İslam; Kültürdür, Hukuktur, Yargıdır, Politikadır, Yaşam tarzıdır… Bir müminin; Siyasetinde, Kültüründe, Aile ve Sosyal yaşantısında kısacası bütün yaşantısında var ve olmalıdır. Bilinmelidir ki; Müslüman, Mümin bir toplumda Siyasal İslam söylemi abesle iştigaldir. Bu söylem sahipleri, ya kripto veya cühela Müslümanlardır. Bu nedenle son dönemlerde artış gösteren Siyasal İslam söyleminin kabul görür hiçbir yanı yoktur. Siyasal İslam söylemi, ruhunda İslamiyet’e düşmanlık buğz edenlerin kalbindeki İslam nefretini dışa vurma mantalitelerinin ürünlerinden sadece biridir.
Son asırda devletlerin uyguladığı ve uygulamak zorunda olduğu özellikle faiz’e endeksli yönetim yapılarından da anlaşılacağı üzere, İslam hiçbir ülke yönetiminde siyasal etki gösterememiştir, bu yöndeki çabalar ise yetersiz kalmıştır. Tüm Dünya siyasetinde ve devletlerinde uygulanmakta olan siyasi yöntemler; Kapitalizm temelli Liberalizm, Komünizm, Faşizm ve Emperyalizmdir. Afrika kıtası başta olmak üzere, adaletsiz gelir dağılımı ve yoksulluğun yegâne temeli bu sistemlere dayanmaktadır. Fakat bu sistemlerden değil de Siyasal İslam adı altında henüz varlık dahi göstermemiş İslami politikalara düşmanca bir tavır sergilenmekte, bununda Cühela bir söylem olduğu buradan dahi anlaşılmaktadır.
Küresel oluşumların yönetiminde varlık bulmuş bir sisteme hapsolmuş Dünya’da, İslam Ülkelerinde dahi henüz İslamiyet’in siyasete entegre olduğu hiçbir sistem ile tanışmadan, mevcut sitemlerin yarattığı kaosu görmezden gelip, Siyasal İslam söylemi ile yapılan gayri akli açıklamalar ahlaksızlıktır!
İslam’ın hüküm sürdüğü bir senaryoyu Hz Ömer’in söylemi ile özetlemek yerinde olacaktır. ‘Dağlara buğdaylar serpin. Müslüman ülkede kuşlar aç demesinler. ‘ aslında Siyasal İslam korkuları bundandır. Çünkü küresel kaosun ve küresel çetelerin yok oluş süreci bununla başlayacaktır. Bu süreçten korkanlar ise bilerek veya bilmeden bu çetelere kölelik nispetinde hizmet etmektedirler.
Daha geniş kapsamlı değinmemiz gereken içimizdeki yangını, Gazze’yi düşünün, İslamiyet’in hakim olduğu bir politika da Gazze bu durumda olmazdı. Kıbrıs’ta başörtüsü yasaklansın diye gudubet ve çarpık bahaneler öne sürerek sokaklara çıkılmazdı. Hırsızlıklar savunulmaz, Camilerde ibadet edilirken davullar çalınmaz, Mezarlıklara saldırılar düzenlenmezdi. İsrail dostumuz diyen Müslüman ülkeler ve Filistin benim sorunum değil diyen kukla yöneticiler olmazdı. 2010 yılından 2025 yılına kadar Müslüman Âlimler Birliğinin zulmü durdurmak adına yaptığı 3 Cihat çağrısı sadece söylemde kalmazdı… Tüm bu yaşananlar aslında ayrı başlıklar altında tek tek konuşmamız gereken ve artık susmadan konuşmamız gereken konulardır. Kiminin Cihadı da kalemidir.
Son yıllarda, Küresel ölçekte yaşanan, Zulümler, Katliamlar, Sömürüler, Yapay Salgınlar, Hastalıklar, Sahte İklim Kanunları, Vergi savaşları, Ekonomik krizler ve savaşlara bakılınca ise Dünya’nın artık bu yükü kaldıramadığının kanıtına şahit olduğumuzu söyleyebilirim. Nizâmülmülk’ün Siyasetnâme’sinde yer verdiği “Küfür ile belki ama zulüm ile âbâd olmaz devletler” tespiti, zulmün arşa ulaştığı bu dönemde zalimlerin karşılaşacağı mutlak sonu göstermektedir.
Velhasıl-ı Kelam, Dünya, bu maddi ve manevi krizi yaşarken, varoluş sebebine sığınarak kalbi mutmain zeminde tutmak, tarihin doğru tarafında olmaya muktedir olup, bilip bilmeden ortaya atılan çarpık söylemlere itibar edilmemesi, İnandığı değerlerin analizini yaparak inancıyla zıt düşmemeye özen gösterilmesi, ve hakikatin araştırılarak içselleştirilip yaşantımıza entegre edilmesi belki de kurtuluşumuzun vesilesi olacaktır.
Yüreğine sağlık