CEBRAİL UYANIK YAZDI…
Bir şehir, sokaklarıyla, binalarıyla, meydanlarıyla değil, içinde yaşayan insanlarıyla var olur. Bu insanlar, şehrin ruhunu oluşturur, ortak bir yaşam pratiği içinde şekillenir ve birbirlerinin dertlerine ortak olurlar. Ancak bazen bir şehir, sadece yaşamın ritmiyle değil, o ritmin bozulduğu, suskunlaştığı, kaybolan insanlarla anılmaya başlar. Batman, bu durumu en derin şekilde hisseden şehirlerden biri haline geldi. Son zamanlarda artan intihar vakaları, 2 ay içinde 7 canın yaşamına son vermesi, bu sessiz çığlığın ne kadar derinleştiğini gösteriyor.
İntihar, bir toplumu sarsan, ancak çoğu zaman göz ardı edilen bir trajedidir. Bir insanın, yaşamının sonlandırılması, ne kadar bir bireyin dramıysa, bir şehir için de onun çürüyen yapılarının bir yansımasıdır. Batman’daki artan intiharlar, bir şehrin yalnızca dışsal değil, içsel krizinin de bir göstergesidir. Sosyo-ekonomik ve kültürel buhranlar, kentsel yoksulluk ve aşırı yalnızlık, bir araya gelip, insanları bu karanlık yolu düşünmeye zorlar. Ancak kimse bundan bahsetmez. Kimse, bu ölümlerin ardındaki derin çürümeyi sorgulamaz. Çünkü rahatlık içinde olan çoğu kişi, “Bu sorun bana dokunmaz” diyerek, o çığlıkları duymamakta ısrar eder.
Bu şehirdeki intiharlar, sadece bireylerin zayıflıklarından kaynaklanmıyor. Asıl sebep, sistemin bu insanlar için tasarlanmış olmamış olmasıdır. Ekonomi ve sosyal hizmetlerdeki eksiklikler, bir şehirde yaşayan bireylerin temel ihtiyaçlarını karşılayamadığı gibi, onları daha da yalnızlaştırır. Kişi, çürüyen bir yapının parçası olduğunu fark ettiğinde, dünyaya olan bağını koparmaya başlar. İşte bu noktada, bu yapıyı değiştirmek yerine, “neden intihar ediyorlar?” sorusuna sormak bile utanç verici bir hal alır. Çünkü sorulması gereken asıl soru, bu şehirde intiharın artmasının, şehrin yöneticilerinin, politikacıların ve kurumların sorumluluğunda olup olmadığının sorgulanmasıdır.
HER BİR İNTİHAR, BU TOPLUMUN BİR PARÇASININ KAYBIDIR
Batman’daki artan intihar vakaları, sadece birer rakamdan ibaret değildir; her biri bir hikayenin, bir yaşamın kaybıdır. Her biri, bu şehri oluşturan bir parçanın eksilmesidir. Fakat, ne yazık ki, bu kayıplar, çoğu zaman bir günah gibi gizlenir, üzerine fazla konuşulmaz, üzeri örtülür. Bunun yerine, bu trajedilere farklı ve genellikle yüzeysel bakış açılarıyla yaklaşılır. Bu durumu romantize eden, ya da basitçe “bireysel bir sorun” olarak gören bakış açısı, asıl problemi gözden kaçırmamıza neden olur.
Bu şehirdeki intiharlar, sadece bireylerin kişisel trajedisi değildir. Bir toplumun dayanışmadan kopmuş, bireycilikten ve yalnızlıktan beslenen acımasız bir haliyle karşı karşıyadır. İntiharların sebepleri arasında, toplumun yapı taşları olan devletin, bir bütün olarak halkına yeterli desteği verememesi büyük bir yer tutmaktadır. İnsanların psikolojik sorunları ile ilgilenen sosyal destek sistemlerinin eksikliği, eğitimdeki yetersizlikler ve işsizlik gibi sosyo-ekonomik faktörler, gençleri bu çıkmaz yollara itmektedir.
Bu şehirdeki intiharların önüne geçmek, aslında sadece politikacılara, yöneticilere veya belirli kurumlara ait bir sorumluluk değildir. Toplumun her bir bireyi, her bir fert, bu sorunla yüzleşmeli ve bu trajedilere karşı duyarlı olmalıdır. Bu acılar, sadece intihar edenlerin değil, hepimizin acısıdır. Çünkü her bir ölüm, toplumsal yapının bir eksikliğini ve bir hatasını gözler önüne serer. Her bir intihar, bir şehirdeki duygusal ve sosyal çürümüşlüğün bir yansımasıdır.
Batman, bu sessiz çığlığa duyarsız kalmamalıdır. Bu şehirdeki insanların hayatları, daha fazla kaybedilmeden, önlenebilir acılara dönüşmeden önce sesimizi yükseltmek ve doğru yapıları kurmak gereklidir. Ekonomi, Eğitim, sağlık ve sosyal hizmetler gibi alanlarda atılacak adımlar, toplumun ruh halini iyileştirebilir, insanlara umudu geri verebilir. Ancak bunun için, herkesin el birliğiyle bu sorunun üstesinden gelmesi gerekmektedir. Çünkü her bir ölüm, bu şehrin kalbinden bir parça daha koparır ve bir halkı, bir toplumu daha suskunlaştırır. Artık bu sessiz çığlığı duymamızın zamanı gelmedi mi?.